1. Haberler
  2. Gündem
  3. Tasavvufta hoşgörü tahammül değil, edeptir!

Tasavvufta hoşgörü tahammül değil, edeptir!

featured
tasavvufta-hosgoru-tahammul-degil-edeptir.jpg
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Üsküdar Üniversitesi Tasavvuf Araştırmaları Enstitüsü Müdür Yardımcısı ve Tasavvuf Kültürü ve Edebiyatı Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Emine Yeniterzi, 7-17 Aralık Mevlana haftası kapsamında, tasavvuf geleneğinde hoşgörü kavramını günümüz dünyasıyla karşılaştırarak kapsamlı bir değerlendirme yaptı.

‘Her şeyi anlayışla karşılama’ durumu tahammül değil, bir edeptir!

Prof. Dr. Yeniterzi, hoşgörü kavramına işaret ederek, “Hoşgörü kavramı günümüzde; ‘Her şeyi anlayışla karşılayarak olabildiği kadar hoş görme durumu, müsamaha, tolerans’ şeklinde ‘tahammül’ odaklı açıklansa da tasavvuf geleneğinde bu tanımdaki ‘her şeyi anlayışla karşılama’ durumu tahammül değil, bir edeptir; Allah’ın rahmet sıfatının ve Halim isminin kulda tecelli etmesine yönelik bir eylemdir. Bu yüzden sufiler Allah’ın ahlakıyla ahlaklanmak için her canlıya merhamet, her kusura af penceresinden bakarlar.” dedi.

Türk-İslâm kültürü insanları hoşgörülü olmaya teşvik ediyor

Türk-İslâm kültüründe; “Yaratılanı hoş gör Yaratan’dan ötürü” söyleminin insanları hoşgörülü olmaya teşvik ettiğini kaydeden Prof. Dr. Emine Yeniterzi, şöyle devam etti:

“Bu hoşgörü alanları çeşitlidir. Öncelikle farklılıklara hoşgörü göstermek esastır. Zira İslâm dini din, ırk, renk, dil, mevki gibi farklara yer vermeden insanlar arasında kardeşlik, eşitlik, adalet ve barışı yaymayı teşvik eder. Kur’an-ı Kerim’de bütün insanların tek bir kaynaktan yaratıldığı (Nisâ 4/1) ve Allah nezdinde en değerli olmanın yalnızca Allah’a karşı gelmekten en çok sakınmakla olduğu (Hucurât 49/13) bildirilir. ‘İnsanların tamamı Allah’ın aile fertleri gibidir’ hadis-i şerifi de insanlar arasında ayrım yapılmaması ve yetmiş iki millete birlik gözüyle bakılmasını tavsiye eder; herkesin sevgi ve saygıya layık olduğunu bildirir. Nitekim her şeyi Hak’tan bilen bu anlayış farklılıklara takılmayı ve “öteki” düşüncesini reddeder. Bu yüzden farklılıklara saygı duymak hoşgörünün ilk adımıdır.”

Kötülüğü affetmenin sabırlı ve hoşgörülü olmanın mükâfatı var

Doğrudan bizi hedef alan, bize zarar veren hatalı davranışlar karşısında hoşgörülü olmanın olgun ve güçlü insanın tavrı olduğunu da dile getiren Prof. Dr. Emine Yeniterzi, “Kur’an-ı Kerim’de böyle hâller için; ‘Eğer ceza vermek isterseniz, size yapılanın aynıyla mukabele edin. Fakat sabrederseniz, and olsun ki bu sabredenler için daha iyidir’ (Nahl 16/126) ayeti ile hakkımızı aramamız konusunda izin verilmiştir. Ancak ayetin ikinci kısmında hatayı, kötülüğü affetmenin sabırlı ve hoşgörülü olmanın mükâfatı bildirilir. Zira ‘kudreti olduğu hâlde kötülüğü cezalandırmayan, yumuşaklıkla davranan’ anlamındaki Halim isminin sahibi olan Cenab-ı Hak, bu güzel ismini kendinde tecelli ettirenleri, öfkesini yenen, sabreden ve yumuşaklıkla hoşgörüyle davrananları sever.” diye konuştu.

Her insanda hata veya kusur olabilir

Mükemmelliğin Allah’a mahsus olduğunu söyleyen Prof. Dr. Emine Yeniterzi, “Her insanda hata veya kusur olabilir. Bu durumda kişisel kusurlara takılmadan insanların olumlu özelliklerine odaklanmak ve hataları yüze vurmamak öğütlenir. Tasavvuf edebinde kimsenin kusurunu araştırmamak ve Cenab-ı Hakk’ın Settar ismine uyarak kusurları örtmek gerekir. Nitekim geçmişte dervişlerin giydikleri geniş hırka, dervişin gözüyle gördüğünü eteğiyle örtmesini sembolize ederdi.” ifadesinde bulundu.

Öfkelenince akıl baştan gidiyor…

Hoşgörülü olmanın kolay olmadığını, öncelikle kibre kapılmamak, öfkeyi yenmek ve önyargıdan sakınmak gerektiğini anlatan Prof. Dr. Emine Yeniterzi, “Kibir ve öfke nefisten, önyargı ise acele ve bilgisizlikten kaynaklanır. İnsanların hoşgörüden en uzak hali kızgınlığa esir oldukları zamandır. Öfkelenince akıl baştan gider. Hoşgörü ise duyguları ve mantığı dizginlemekle mümkündür. ‘Öfkelerini yenerler, insanların kusurlarını affederler’ (Âli İmran 3/134) ayeti öfkeyi kontrol etmeyi tavsiye eder. ‘Gerçek yiğit güreşte rakibini yenen değil, öfkelendiği zaman nefsine hâkim olandır’ hadisi de öfkeye hakim olmanın faziletini anlatır. Önyargı da insanlarla iletişimde yeterli bilgi sahibi olmadan varılan peşin hükümlerle insanı yanılgıya düşürür, hoşgörülü davranmaya mani olur.” şeklinde konuştu.

Kendimize nasıl davranılmasını istiyorsak, başkalarına da öyle davranmamız şarttır

Empatinin (duygudaşlık), kısaca kendimizi karşımızdakinin yerine koymak olduğunu ifade eden Prof. Dr. Emine Yeniterzi, “(Sizden biriniz kendisi için istediğini Müslüman kardeşi için de istemedikçe kâmil manada iman etmiş olmaz) hadis-i şerifi İslâm dinindeki empati düşüncesinin temelini oluşturur. Yunus Emre’nin; Sen sana ne sanırsan ayruğa da onu san / Dört kitâbın mânâsı budur eğer var ise mısralarında empatinin anlamı ve iman açısından önemi veciz bir dille ifade edilir. Empati kuramayan insanın hoşgörülü olması mümkün değildir. Herkes birbirinden farklı olabilir, herkes hata yapabilir. Ancak kendimize nasıl davranılmasını istiyorsak, başkalarına da öyle davranmamız şarttır. İnsanlara sevgiyle yaklaşmanın, hoşgörüyle davranmanın en temel gereği bu eşitlik ve birlik şuurunu kazanmakla gerçekleşir.” dedi.

Hoşgörünün bir ayağı da sabır!

Hoşgörünün bir ayağının da sabır olduğunu dile getiren Prof. Dr. Emine Yeniterzi, “Sabırlı olmak zordur, Allah’ın bir adı da Sabûr’dur ama Esmâ-i Hüsnâ’nın doksan dokuzuncu yani sonuncu ismidir. Hz. Peygamber’e ‘En üstün amel nedir’ diye sorulmuş, cevabı; ‘Semahat (hoşgörü, müsamaha) ve sabırdır’ olmuştur. Sabır, dünyevî ve uhrevî her başarının, mutluluğun temeli olduğu gibi imanın, ahlâkın, ilmin, salih amellerin; kısaca iyi ve güzel bütün işlerin başıdır. Hoşgörülü olmak da sabırla gerçekleşir.” ifadesinde bulundu.

Tasavvufun özü sevgi…

Hoşgörünün temelindeki en önemli unsurun sevgi olduğunu söyleyen Prof. Dr. Emine Yeniterzi, şöyle devam etti:

“Tasavvufun özü olan sevgi, insanın yaratılışını temizleyen, kötü huylarını iyileştiren bir şifadır. Şu hikaye konuyu özetler: Bir adam âşık olur. Sevgisinin şiddetinden yerinde duramaz, sokaklarda koşturur. Çocuklar adamı deli zannederek taşlamaya başlarlar. Bir dostu onun hâline üzülür. ‘Seni incitmelerine kıyamıyorum. Eline bir taş alsan da o çocuklara atsan, seni bir daha incitmezler’ der. Âşık çok çarpıcı bir cevap verir: ‘Gönlümü sevgilinin aşkı öylesine kaplamış ki oraya kötülük, kin, nefret giremiyor!’ Nitekim olumlu bakış açısı, bizi olumlu düşünmeye; olumsuz bakış da olumsuz düşünmeye sevk eder. Bu yüzden tenkit değil takdir, ret yerine de kabul gözüyle bakmak hoşgörülü olmamızı kolaylaştırır. ‘Dost ol da dost gör’ diyen Hz. Mevlânâ bize bu bakış açısını öğütler: İyilik aradı mı, insanda kötü şey kalmaz ki.”

Ruhsal dinginliğin yerini sürekli gerginliğin alması insanları hoşgörüden uzaklaştırıyor

Hız ve hazzın esiri olan günümüz dünyasında insanların sürekli bir bilgi bombardımanı ve performans baskısına maruz kalmasının; dikkat dağınıklığı, empati yorgunluğu, bireysel gerginlik ve sürekli tetikte olma hallerine yol açtığını belirten Prof. Dr. Emine Yeniterzi, “Bunun sonucunda bir tür yorgun ruhlar çağını yaşayan insanların birbirini anlama, dinleme ve sabretme dolayısıyla da hoşgörülü olma kapasiteleri zayıflatmaktadır. Aynı zamanda dijital çağda düşünmek yerini anlık tepkilere bırakmış ve sosyal medya beğenilme ve haklı olma isteğini beslemektedir. Bunun sonucunda hız, sabrı ve anlam derinliğini; öfke de anlayışı gölgeliyor. Farklı düşünceler tehdit gibi algılanıyor. Ruhsal dinginliğin yerini sürekli gerginliğin alması insanları hoşgörüden uzaklaştırıyor.” dedi.

Tasavvuf, yorgun ruhlar için bir şifa kaynağı

Günümüzdeki hoşgörüsüzlüğün; nefretin değil hem “ben merkezli” kültürün hem de sürekli zamanın hızına ayak uydurma çabasıyla ortaya çıkan yorgunluğun ürünü gibi göründüğünü ifade eden Prof. Dr. Emine Yeniterzi, “İnsanın iç dünyasını zenginleştiren, derinleştiren, ruhlara şifasıyla dinginlik veren tasavvuf öğretileri ise kendisiyle, toplumla ve Rabbiyle barışık, huzurlu insan reçetesini sunan, insanın iç dengesini onaran manevi bir kaynak oluyor. Günümüz dünyasında hoşgörüyü yeniden hatırlamak hem bireysel huzurun hem de toplumsal barışın anahtarı olabilir. Bunun için tasavvuf âlemini asırlardır şifalandıran Mevlânâ ve Yunus Emre gibi gönül sultanlarını daha yakından tanımaya, okumaya ihtiyacımız var.” şeklinde sözlerini tamamladı.

 

 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

0
mutlu
Mutlu
0
_zg_n
Üzgün
0
sinirli
Sinirli
0
_a_rm_
Şaşırmış
0
vir_sl_
Virüslü
Tasavvufta hoşgörü tahammül değil, edeptir!

Tamamen Ücretsiz Olarak Bültenimize Abone Olabilirsin

Yeni haberlerden haberdar olmak için fırsatı kaçırma ve ücretsiz e-posta aboneliğini hemen başlat.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Ne Dersin ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

Bizi Takip Edin